son dönemde kadın türk pop müziği sanatçılarımızın nispetli şarkıları aldı başını gidiyor sevgili okurlar.
bunun sonu nereye gider diye derin düşüncelere daldığım bir günün akşamında şu kanıya varmıştım: bunlar bu hızla giderse bir iki seneye eski sevgiliye ana avrat sövme noktasına gelirler.
bir kez daha tahminimde yanılmadığımı görmenin haklı gururunu yaşıyorum değerli takipçilerim. ahan da buyrun:
22 Mayıs 2010 Cumartesi
6 Mayıs 2010 Perşembe
5 Mayıs 2010 Çarşamba
içemedim yaylanızın suyunu
kaybolmayan yakışıklık istiyoruz
kalitesiyle dünya basınına örnek olan nadide medyamızın önde gelenlerinden hürriyet'in bize kattığı bir deyişe denk geldim.
"yakışıklılığın kaybolması"
"Tarkan'ın sahnedeki haline dikkat edildiğinde MegaStar'ın eski yakışıklılığının kaybolduğu görüldü." diye yazmış haberi hazırlayan dostumuz.
algılayabilmem bir kaç dakika sürdü. "eskisi kadar çekici görünmüyordu, kilo verince vücudu biçimsizleşmiş" falan deseler hadi neyse. "yakışıklılığın kaybolması" ne demek lan? pena mı lan bu, anahtar mı ne bu? kaybolmak ne demek?
haberi merak edenler şurdan buyurdu...
"yakışıklılığın kaybolması"
"Tarkan'ın sahnedeki haline dikkat edildiğinde MegaStar'ın eski yakışıklılığının kaybolduğu görüldü." diye yazmış haberi hazırlayan dostumuz.
algılayabilmem bir kaç dakika sürdü. "eskisi kadar çekici görünmüyordu, kilo verince vücudu biçimsizleşmiş" falan deseler hadi neyse. "yakışıklılığın kaybolması" ne demek lan? pena mı lan bu, anahtar mı ne bu? kaybolmak ne demek?
haberi merak edenler şurdan buyurdu...
4 Mayıs 2010 Salı
yarim ultima'ya girdin gireli
3 Mayıs 2010 Pazartesi
poşetin sosyal fobi üzerindeki yeri ve önemi
ah şu sosyal fobi yok mu adamı olmadık şekillere sokan...
öğrenciliğin gözü kör olsun bütün alışverişimizi discount marketlerden yapıyoruz. ordaki kasiyerler de bırak poşet açmayı parayı bile insanın eline vermiyor kasanın üzerine bırakıveriyor. o bozuklukları ordan toparlayamıyorsun, fişi alsam mı almasam mı diye tedirginliklerle boğuşuyorsun. arkadaki adamın nefesini ensende hissedip soğuk soğuk terliyorsun.
bak yine içime kapandım bunları hatırlayınca. en iyisi şu şarkıyı dinleyip iyice içime kapanım biraz ağlıyım:
öğrenciliğin gözü kör olsun bütün alışverişimizi discount marketlerden yapıyoruz. ordaki kasiyerler de bırak poşet açmayı parayı bile insanın eline vermiyor kasanın üzerine bırakıveriyor. o bozuklukları ordan toparlayamıyorsun, fişi alsam mı almasam mı diye tedirginliklerle boğuşuyorsun. arkadaki adamın nefesini ensende hissedip soğuk soğuk terliyorsun.
bak yine içime kapandım bunları hatırlayınca. en iyisi şu şarkıyı dinleyip iyice içime kapanım biraz ağlıyım:
2 Mayıs 2010 Pazar
abim damat oluyor üstelik o siyahi ben beyazım (a.k.a sütçü)
Havaların ısındığı düğünlerin ha başladı ha başlayacak olduğu şu güzelim zamanlarda bünyenize ilaç gibi gelecek bir şarkı, abisi damat olamayıp da sıra da kendisine geleyemeyenlere gelsin. abisi olmayanlar da kıskançlıktan gebersin.
1 Mayıs 2010 Cumartesi
easy rider
bazen öyle şeyler yaşıyorum ki, sırf o kesite bakıp sanki hayatımın her anı öyle çılgın, fütursuz ve tutarsız geçiyo demek isterdim ki maalesef değil. öyle abarttığıma bakmayın, alt tarafı olaylar şöyle vuku buldu:
dışarıdaydım bugün. dönerken evimin yakınından geçen bi otobüs varken, eve biraz yürümeyi tercih ettiğim için raylı ulaşım sistemini tercih etmiştim. raylıdan indim, yokuşu çıkıyorum. çıktım çıkmasına bi de inmesi kaldı. inerken bi scooter yanaştı durdu yanımda bana bakıyo. tabi ben de kulaklıklar müzik dinliyorum bangır bangır, kulaklıkları çıkarıp hayata adapte olmam bi beş saniyemi alıyo haliyle. bizim site görevlisi (nam-ı diğer kapıcı) atla diyo. yok abi falan diyorum, atla diyo ısrarla. ve o an hayatımın en çılgın kararlarından birini verip atlıyorum arkasına. “napıyosun, nasıl gidiyo?” tarzında beyhude ve formalite laflıyoruz iki çift. beli bile kırılmıyo ya lafın neyse. yokuş aşağı rüzgar yüzüme vura vura inerek evin önüne geliyoruz. teşekkür ediyorum, motordan iniyorum. inerken ayağımı da fazla kaldıramıyorum ki oturulan yere sürtüyo ayakkabım. neyse ki görmedi, ya da bana öyle geldi. görse ne dicek lan zaten.
Etiketler:
easy rider,
ghost rider,
harley davidson,
motor
30 Nisan 2010 Cuma
29 Nisan 2010 Perşembe
28 Nisan 2010 Çarşamba
acayip politik muhabbetler
cerahat kurcaladığı müzik programında yaptığı bi kaydı raa'ya gönderir, raa da kayıtta sağ sol kanal muhabbeti var mı onu sorgular ve olaylar gelişir:
cerahat: ne bilim olm
raa: :D
cerahat: sence var mı, sen inanıyo musun günümüzde hala sağ sol olaylarının kaldığına?
raa: lan olm, hahahah, sağ hoparlör çalışmıyor ya onu soruorum
cerahat: yok yok, tamam
raa: aakhdfijdşkljdfhiklasdglşsd
26 Nisan 2010 Pazartesi
soner sarıkabadayı gibi şarkı sözü yazma rehberi
gibi gibiyim'den yine dev hizmet!
murat boz, sertab erener ve bir çok ünlüye verdiği bestelerle yıldızı parlayan son zamanların sık duyduğumuz isimlerinden soner sarıkabadayı gibi şarkı sözü yazma rehberi!
Talimatlar:
1- öncelikle etrafımızdan makul olmak üzere -bijon anahtarı değil mesela- bir aytım seçiyoruz, misal "bardak". seçtiğimiz kelime nakaratın son mısrasında bir deyim ya da kalıp içinde yer almalı, unutmayalım nakaratın son dizesi şarkıya adını veren vurucu kısımdır.
mesele "bardağın dolu tarafı" güzel bir seçim olabilir.
2- sıradaki adım ise 3. dizeyi yazmak. o da son dizeyi tamamlayan bir şey olmalı:
"senin göremediğin şey...
bardağın dolu tarafı."
soner sarıkabadayı şarkıları kafiye olarak genelde A, B, C, B formatında olduğundan dolayı işin büyük kısmını şimdiden yapmış bulunuyoruz.
3- ikinci dize son dizeyle kafiyeli olacağından:
"sayende oldum insan sarrafı"
4- ilk dizeyi de "günahlarım boynuna" diye genel bi yargıyla tamamlarsak ve bunları toplayıp biraz da makyajlarsak şöyle bişey çıkar ortaya:
tüm günahlarım boynuna
sayende oldum insan sarrafı
senin göremediğin tek şey var
o da bardağın dolu tarafı
şarkının adı mı? tabii ki de "BARDAK".
talimatlara uyarak siz de evinizde kendi soner sarıkabadayı bestenizi yapabilir hatta yaza damgasını vuracak bir single bile çıkartabilirsiniz!
murat boz, sertab erener ve bir çok ünlüye verdiği bestelerle yıldızı parlayan son zamanların sık duyduğumuz isimlerinden soner sarıkabadayı gibi şarkı sözü yazma rehberi!
Talimatlar:
1- öncelikle etrafımızdan makul olmak üzere -bijon anahtarı değil mesela- bir aytım seçiyoruz, misal "bardak". seçtiğimiz kelime nakaratın son mısrasında bir deyim ya da kalıp içinde yer almalı, unutmayalım nakaratın son dizesi şarkıya adını veren vurucu kısımdır.
mesele "bardağın dolu tarafı" güzel bir seçim olabilir.
2- sıradaki adım ise 3. dizeyi yazmak. o da son dizeyi tamamlayan bir şey olmalı:
"senin göremediğin şey...
bardağın dolu tarafı."
soner sarıkabadayı şarkıları kafiye olarak genelde A, B, C, B formatında olduğundan dolayı işin büyük kısmını şimdiden yapmış bulunuyoruz.
3- ikinci dize son dizeyle kafiyeli olacağından:
"sayende oldum insan sarrafı"
4- ilk dizeyi de "günahlarım boynuna" diye genel bi yargıyla tamamlarsak ve bunları toplayıp biraz da makyajlarsak şöyle bişey çıkar ortaya:
tüm günahlarım boynuna
sayende oldum insan sarrafı
senin göremediğin tek şey var
o da bardağın dolu tarafı
şarkının adı mı? tabii ki de "BARDAK".
talimatlara uyarak siz de evinizde kendi soner sarıkabadayı bestenizi yapabilir hatta yaza damgasını vuracak bir single bile çıkartabilirsiniz!
öğrenci milletine hizmet gibi olay
halkın blogu gibi gibiyim sırf makara kukara yapmıyor, halka hizmet de sunuyor!!!
finallerin nefesini ensenizde hissettiğiniz şu güzide günlerde, sıcak havanın ve hormonların etkisiyle eliniz kaleme kitaba gitmiyor mu?
işte öğrenci milletine on numara faydası olacak bir hizmet, ders çalışma şarkısı!
işte öğrenci milletine on numara faydası olacak bir hizmet, ders çalışma şarkısı!
25 Nisan 2010 Pazar
sadrazamın sol biraderi ferdinand
bana mı öyle denk geldi bilmiyorum ama ilköğretim ve lise boyunca bu "avusturya macaristan kralı osmanlı sadrazamına biraderim diyecekti." şeklinde birşey öğretilirdi.
devlet başkanı seviyesindeki insanların birbirine "biraderim", "kanka", "hacı", "hocam" şekline hitap ettiğini düşünmek dahası bunun okulda öğretilmesi oldukça komik gelirdi bana hep o yıllarda.
şimdi ise kendimi dönemin avusturya kralı yerine koyuyorum da tüm dünyanın huzurunda ne kadar avusturyalı varsa hepsinden tek tek özür dilemek zorunda hissediyorum. bu ne biçim bi anlaşma maddesi lan? bari testislerini sıkıp istiklal marşını tersten okutsaymışınız adamlara.
-bana abi diyeceksin ferdinand. savaşı kaybettin madem ne istersem yapacaksın.
+abi etme eyleme gözünün yağını yiyim. beni milllete rezil etme. bütün dünyanın kralının, dükünün önünde şerefimi iki paralık etme.
-ben anlamam ferdi. sadrazamıma birader, vezirlerime de kankito diyeceksin.
devlet başkanı seviyesindeki insanların birbirine "biraderim", "kanka", "hacı", "hocam" şekline hitap ettiğini düşünmek dahası bunun okulda öğretilmesi oldukça komik gelirdi bana hep o yıllarda.
şimdi ise kendimi dönemin avusturya kralı yerine koyuyorum da tüm dünyanın huzurunda ne kadar avusturyalı varsa hepsinden tek tek özür dilemek zorunda hissediyorum. bu ne biçim bi anlaşma maddesi lan? bari testislerini sıkıp istiklal marşını tersten okutsaymışınız adamlara.
-bana abi diyeceksin ferdinand. savaşı kaybettin madem ne istersem yapacaksın.
+abi etme eyleme gözünün yağını yiyim. beni milllete rezil etme. bütün dünyanın kralının, dükünün önünde şerefimi iki paralık etme.
-ben anlamam ferdi. sadrazamıma birader, vezirlerime de kankito diyeceksin.
çekilişsiz kuponsuz dev fırsat!
24 Nisan 2010 Cumartesi
22 Nisan 2010 Perşembe
touch again
bugün bir arkadaşımla beraber evden çıkıp okula gitmek üzere 4 levent metro istasyonuna gittik. arkadaş sürekli dırdır edip kafa ütüleyerek acele etmemizi falan söylerken, akbilimin boş olduğu aklıma geldi ve istasyon içerisinde bulunan akbil otomatlarına yöneldim. aletlerden birinin başında akça pakça temiz giyimli 60 yaşlarında bir amca ile kendisi gibi açık tenli şık giyimli eşi duruyordu. adamya yaklaşınca gördüm ki ekrandaki "şimdi akbilinizi tekrar dokundurunuz." yazısına ne olduğunu anlamamış gibi aval aval bakıyor. özel üretim beynim sayesinde bir anda adamın turist olabileceğine, ekranda yazan yazıyı anlamadığına ve ne yapması gerektiğini bilmez şekilde bakındığına karar verdim. bu kompleks kurguyu milisaliseler mertebesinde bir sürede gerçekleştirdikten sonra adama usulca yanaşıp "touch again" dedim. adam da kırk yıllık londralı gibi bu emrimin ardından akbilini tekrar dokundurdu. o an bir turiste yardım etmiş olmanın enfes misafirperverliğiyle coşarken korkunç bişey oldu.
adam bana döndü ve " beş lira yükleyeceğidim. yirmi lirayı aldı para üstü de vermedi. burdaki adamları falan hep galdırmışlar amuğa goyyim..." dedi.
yıkılmıştım. arkadaşımın piç piç sırıtmasını gördüm bir an.
kendime geldiğimde "iyi ki nasılsa anlamaz diyip adama -turist olmuşsun ama adam olamamışsın. ne bakıyon mal mal ekrana...- minvalinde sözler söylemedim" diye şükrediyordum.
işte dostlarım bu anıdan çıkaracağımız ders; "ne olursa olsun insanları dış görünüşlerine göre yargılamayın. londralı diye yaklaştığınız adam zonguldaklı çıkar böyle çökelek gibi kesilir kalırsınz.."
bu anımı bir şarkıyla süslemek isterim:
adam bana döndü ve " beş lira yükleyeceğidim. yirmi lirayı aldı para üstü de vermedi. burdaki adamları falan hep galdırmışlar amuğa goyyim..." dedi.
yıkılmıştım. arkadaşımın piç piç sırıtmasını gördüm bir an.
kendime geldiğimde "iyi ki nasılsa anlamaz diyip adama -turist olmuşsun ama adam olamamışsın. ne bakıyon mal mal ekrana...- minvalinde sözler söylemedim" diye şükrediyordum.
işte dostlarım bu anıdan çıkaracağımız ders; "ne olursa olsun insanları dış görünüşlerine göre yargılamayın. londralı diye yaklaştığınız adam zonguldaklı çıkar böyle çökelek gibi kesilir kalırsınz.."
bu anımı bir şarkıyla süslemek isterim:
mahrum eyleme
twin reverb’üne kurban olduğum
sustain’inden beni mahrum eyleme
distortionlu tonların arasından
mustaine’inden beni mahrum eyleme
delay’lidir akis eder seslerim
chorus gelir hüzün dolar hislerim
pitchshifter’a derin saygı beslerim
beni flanger’dan mahrum eyleme
kah geçerim humbucker’dan single’a
kah geçerim ritimlerden soloya
marshall’dır bu cayır cayır bağıra
beni güzel tondan mahrum eyleme
sarıcoğlan der ki les paul iyice
fender’in tonları parlaktır, ince
ses var diye karşı komşu gelince
kibarlıktan beni mahrum eyleme
21 Nisan 2010 Çarşamba
20 Nisan 2010 Salı
bilim tıkandı bilim açmazda
raa: TÜRK BİLİM ADAMLARI ZOR DURUMDA
cerahat: rep mi lazımmış, teraziye mi tıklayalım?
raa: :D
cerahat: hemen yaparız
raa: milliyette bi haberin alt başlığı bu
cerahat: para mı lazımmış? toplayalım arkadaş arasında üç beş bişeyler?
raa: kredi çeksinler aq
cerahat: sorma lan, hangi devirdeyiz
cerahat: rep mi lazımmış, teraziye mi tıklayalım?
raa: :D
cerahat: hemen yaparız
raa: milliyette bi haberin alt başlığı bu
cerahat: para mı lazımmış? toplayalım arkadaş arasında üç beş bişeyler?
raa: kredi çeksinler aq
cerahat: sorma lan, hangi devirdeyiz
19 Nisan 2010 Pazartesi
dönsen bile
18 Nisan 2010 Pazar
wireless teknolojisini götünden anlayan adamın hazin sonu
yıllardır ar-ge' siyle dizaynıyla uğraşılan, yoluna trilyonlar dökülen kablosuz ürün teknolojisi bu mu lan? falçatayla klavyenin kablosunu kesince wireles mı oldu yani? ayıp.
adımı çılgın diye verdim ondan öyle oluyo bunlar hep
not: yukarıdaki görsel ismail yk'nın çılgın adlı klibinden üstün sikrın çepçür teknikleriyle alınmıştır.
15 Mart 2010 Pazartesi
geri döndük!
26 Aralık 2009 Cumartesi
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)